Mahpusa Kadar Gittim, Döndüm!


Hülya Tarman bu köşede şöyle yazmıştı: “mahpusa kadar gitti, dönecek. Güvercinler zamanında yetiştirebilirse Halil’in sözlerini, kendisi seslenecek. Eskisi gibi yani…  Olmadı, yetişmedi. Suskun mu kalsın, kapalı? Yok. Biz bu kilidi açarız… Dayanışma bu günlere değilse ne zaman?”

 

Bu kilidi Amnesty International, Uluslararası Savaş Karşıtları Örgütü, Payday, Vicdani Redçiler, Savaş Karşıtları, Anarşistler, İnsan Hakları Derneği, Eşvcinseller ve Kadınlar hep birlikte açtık. Mahpusa kadar gittim, geldim.

Serdar Değirmencioğlu bu köşede: “Halil Savda 13 Nisan Cuma günü Diyadin Cezaevi'nden sessizce ayrıldı. Denetimsiz Serbestlik Yasası’ndan yararlanarak tahliye olan Savda kendisini bekleyen makam aracına sessizce bindi. Türkiye'nin ilk barış bakanı hiçbir resmi törene gerek duymadan ve hiç beklemeden görevine başladı (…)Bunlar uydurma! Barış Bakanlığı falan yok. Halil Savda dışarıda ama özgür değil. Ben bütün bunlardan utanıyorum. Akan kandan, çekilen acılardan, silahlardan mayınlardan, polis devletinden,  öldürülen çocuklardan, talan ve sömürü düzeninden utanıyorum. Hem de çok!” dedi.

 

Türk yargısı maalesef hala özgürlükler noktasında değil. Yargı milliyetçi ve militarist hassasiyetlerle hareket ediyor. Bu nedenle onlarca gazeteci hapiste. Yüzlerce düşünce suçlusu var ve bunlar cezaevinde. Hala savaş var ve insanlar ölüyorlar. Yaşama hakkı ihlalleri çok yoğun.  Kürtlerin, Ermenilerin, Alevilerin temel hakları gasp edilmiş durumda. Ve militarizasyon hayatın her alanında… Trans, eşcinsel ve kadın cinayetleri var. Sorun benim cezaevinde yatmam değil.

24 Şubat 2012 tarihinde bu yana TCK Madde 318 “halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla cezaevindeydim. Bu nedenle yazamadım. 13 Nisan 2012 tarihinde denetimli serbestlik kanunu kapsamında kalan cezamı Diyarbakır’da her gün polis karakolunda imza vermem şartı ile serbest bırakıldım.

 

Diyarbakır’da her sabah Seyrantepe Toplu Konut polis karakoluna gidip imza veriyorum. İmza vermemem durumunda kalan elli gün cezamı kapalı cezaevinde geçirmem için beni tekrar tutuklayacaklar. Yeniden cezaevine girme tehdidi hala var. 3 Haziran tarihine kadar Diyarbakır şehrinde hükümlüyüm. Bu süre sarfında imza vermemem veya TCK madde 318 “halkı askerlikten soğutmak” aleyhine bir açıklamada bulunmam halinde cezaevine konulacağım. Adaleti, barışı ve şiddetsizliği savunduğum için tutsaklık koşullarım devam ediyor.

 

Denetimli serbestlik kurumu yönetmenliğinde kanundan yararlanan kişiler düşük, orta ve yüksek risk gruplarına ayrılıyorlar. Beni yüksek risk grubunda değerlendirdikleri için her gün imza verme zorunluluğu getirdiler. Yüksek risk gurubunda değerlendirilmemin nedeni daha önce hapiste yatmış olmam ve haksız bir şekilde cezaevine konulduğuma inanmış olmamdır. Psikolog bana “haksız bir nedenle cezalandırıldığınıza inanıyor musunuz ?” diye sordu. Ben “evet, haksız bir şekilde cezalandırıldım ve hapse konuldum” dedim. Bu ıslah olmadığımın göstergesiydi. Eğer “cezalandırılmam ve cezaevine konulmam haklıydı” deseydim haftada iki gün imza vermem şartı ile istediğim her yere gidebilirdim. Şu anda Diyarbakır dışına çıkamıyorum. Adeta Diyarbakır kalesinde hapis edilmiş durumdayım.

 

AK parti hükümeti adli nedenlerle cezaevinde kalanların yararlanmaları için denetimli serbestlik kanunu çıkardı. TMK ( terörle mücadele kanunu) kapsamında yargılanan, ceza alan kişiler yararlanamıyorlar. Bu elbette ayrımcı bir uygulamadır ve hukukun eşitlik ilkesine aykırıdır. Denetimli serbestlik kanunu ile cezaevinden çıkan düşünce suçlusu tek kişi benim. Bu elbette üzücüdür ve adil bir uygulama değildir.

 

Benimle dayanışma gösteren, bunun için aylardır kampanya yapan Amnesty International, Payday, Uluslararası Savaş karşıtları Örgütü, Türkiye’li Vicdani Redçiler, Anarşistler, Kadınlar ve İnsan Hakları Derneği’ne teşekkürler. Dayanışmanın iyi bir örneğini gerçekleştirdiler. Bu tarz kampanyalar ve dayanışma eylemleri Özgür, adil ve barışçıl bir toplum için değerlidir.

 

Mahpusta olsa, Diyarbakır kalesine mahkum da edilsem özgürlük, şiddetsizlik ve adalet arayışım sürecektir.

Yazar Ayşe Batumlu’nun dediği gibi “Şimdi bu ülkenin vicdanı olan binlerce kişi, yeni usul baskı yöntemleriyle hapsedilmiş ya da yargı kıskancında olsa da; özgür düşünen tüm bu insanların fikri firardadır. Muktedirler bundan ne kadar korksa azdır.” Fikrimiz firarda.

 

Yıldırım Türker’in sözü ile bitiriyorum: “Bu direnci kimse kıramaz”

HOME